Toplumsal Kültür, Sürdürülebilir Başarıyı Nasıl Etkiler?

Tüm hayatım boyunca, gerek iş dünyasında gerekse sosyal hayatımda tutkuyla bağlı olduğum futbol sahasında hep aynı sorunun peşinde koştum: Sürdürülebilir başarı nasıl sağlanır? Bu merak, hem iş dünyasında hem de futbol sahalarında kazananlarla kaybedenleri ayırt etme çabamın temelini oluşturdu.

İş hayatımda; özellikle hızla kurulan, kısa sürede büyük başarılara imza atan, ama bir o kadar hızlı çöken uluslararası şirketler beni hep daha fazla düşündürdü. Bu şirketler, başarıya giden yolda hangi doğru adımları attılar? Ama daha önemlisi, o büyük çöküş öncesinde hangi hatalar zinciri tetiklendi? İşin arka bahçesinde neler oldu?

Benim ilgimi her zaman başarıdan daha çok başarısızlık çekti. Çünkü başarısızlıklar, gerçek dersleri saklayan kapılar gibiydi. Futbol sahalarında da durum aynıydı. Futbolu çok seviyorum; futbol, aslında iş hayatına dair pek çok ipucu barındırıyor çünkü son yıllarda futbol endüstriyelleşti. Futbol takımlarının tıpkı şirketler gibi uzun yıllar zirvede kalabilmesi için sistemli bir çalışma ve organizasyon gerekiyor. Barcelona’nın tiki-taka sistemi ya da Bayern Münih’in Alman disiplini gibi yaklaşımları sürdürülebilir başarıya giden yolda hep inceleme alanlarım oldu.

Diğer yandan, büyük umutlarla kurulup hayal kırıklığına dönüşen projeler ve takımlar da ilgimi çekti. Mesela; 2000’lerin başında Türkiye’de büyük beklentilerle transfer bombaları patlatan ama birkaç yıl içinde küme düşen takımların yaşadıkları.

Tüm bu sorular hem iş hem futbol sevgimle birleşti ve beni hep aynı yere götürdü: Başarı sürdürülebilir kılınabilir mi? Kültür, bu süreçte nasıl belirleyici olur? İşte bu yazıda, Türk kültürü başta olmak üzere, Alman ve Amerikan kültürlerinin sürdürülebilir başarıya nasıl yaklaştıklarını ve bu süreçte hangi başarı ve başarısızlık hikâyelerini yazdıklarını kendi gözlemlerim ve iş hayatı deneyimlerim çerçevesinde ele alacağım.

Teknolojinin Hızı ve Kısa Vadeli Başarı Beklentisi

Son yıllarda teknolojinin baş döndürücü bir hızla gelişmesi, iş dünyasında tüketim hızını da inanılmaz derecede artırdı. Artık şirketler çok hızlı kuruluyor; bazıları inanılmaz bir ivmeyle kısa sürede milyar dolarlık değere ulaşıyor, bazıları ise aynı hızla başarısızlığa uğrayıp yok oluyor. Bu durum, sürdürülebilir başarı kavramını ciddi şekilde zorlamaya başladı.

Kültürler, bu hızlı dönüşüme farklı tepkiler veriyor. Örneğin, Amerikan kültürü, girişimcilik ruhu ve yeniliğe açıklığı sayesinde bu hıza en iyi uyum sağlayanlardan biri. Ancak, Japon kültüründeki uzun vadeli planlama anlayışı veya Alman kültüründeki titiz mühendislik yaklaşımı gibi bazı kültürler, bu hız karşısında zaman zaman uyum sorunu yaşayabiliyor. Türk kültürü ise genellikle fırsatları hızla değerlendirmeyi sevse de, planlı ilerleme konusunda eksiklikler yaşayabiliyor.

Bu yüksek hız, insanlarda da kısa vadeli başarı beklentisini artırdı. Artık genç girişimciler, birkaç yıl içinde büyük başarı hikayeleri yazmak istiyor. Uzun vadeli değer yaratma anlayışı yerine, hızlı sonuç alma arzusu baskın hale geldi. 2025 yılına geldiğimizde ise bu hızın farkına vararak, şirket kurma, ekip oluşturma ve iş modellerini yönetme anlayışlarının da değişmesi gerektiğini düşünüyorum.

Bu yeni dönemde, hızla başarıya ulaşmak isteyenlerin yanında, bu hıza ayak uydururken uzun vadeli istikrarı da gözetebilen yeni liderlik ve yönetim yaklaşımlarına ihtiyaç olacak.

Türk Kültüründe Sürdürülebilir Başarı: Tarihsel Travmalar ve Girişimcilik Üzerindeki Etkileri

Türk toplumu, yüzyıllar boyunca siyasi ve ekonomik dalgalanmalara sık sık maruz kalmış bir toplum. Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşü, ardından Kurtuluş Savaşı, Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki yokluk dönemi, 1970’ler ve 90’lardaki ekonomik krizler, 2001 bankacılık krizi gibi pek çok kriz; toplumda derin travmalar yarattı. Bu travmalar, bireylerin riske girmekten kaçınmasına ve daha çok güvenli liman olarak görülen devlet memurluğu gibi gelir garantili mesleklere yönelmesine neden oldu.

Türkiye’de uzun yıllar boyunca girişimciliği destekleyecek politikaların eksikliği de bu durumu pekiştirdi. Devlet desteklerinin ve teşviklerin yetersiz olduğu dönemlerde, bireyler girişimcilik yerine daha stabil alanlara yönelmeyi tercih etti. Bu kültürel kodlar, özellikle iş güvencesi arayışında olan geniş bir kesimi şekillendirdi.

Cesur Girişimciler ve Travmaların Yönetim Üzerindeki İzleri

Tüm bu olumsuzluklara rağmen, bu korkuları yenebilen cesur bireyler girişimci oldu. Ancak, bu kişilerin bile geçmişten taşıdığı bu travmaların, şirket yönetimlerinde zaman zaman belirgin hale gelen güvensizlik duygusu, aşırı kontrol ihtiyacı ya da riskten kaçınma refleksi gibi negatif etkiler yarattığını görebilmek mümkün.

Türk toplumunun köklü yapısı ve geleneksel değerlere bağlılığı, değişime açıklık konusunda ise zaman zaman engel oluşturuyor. Özellikle aile şirketlerinde, yeni nesle zamanında devredilemeyen yetkiler, profesyonelleşmeye geç kalınması ve yönetimsel yeniliklerin hayata geçirilememesi, şirketlerin önce duraklamasına sonra da çöküşüne yol açıyor.

Baby Boomer Kuşağının Sürdürülebilir Başarı Üzerindeki Etkisi

Dedelerimizin büyük fedakarlıklarla kurduğu pek çok şirketin, İkinci Dünya Savaşı sonrası doğan baby boomer kuşağının yönetime gelmesiyle, siyasi ve ekonomik çalkantıların da etkisiyle sürdürülebilir başarıyı sağlayamayıp yok olduğunu gördük. Ancak bu dönemde zorluklara rağmen ayakta kalmayı başaran ve nesilden nesile büyümeyi sürdüren örnekler de var. Örneğin, Eczacıbaşı ve Koç Holding gibi köklü Türk şirketleri, değişen koşullara uyum sağlama becerileri ve profesyonelleşme süreçlerine zamanında geçiş yapmaları sayesinde uzun vadeli başarılarını sürdürebildiler.

Bu şirketler, hem geleneksel değerlerini koruyup hem de modern yönetim anlayışını benimseyerek, sürdürülebilir başarıyı yakalayabilen ender kuruluşlar arasında yer alıyor. Baby boomer kuşağı, sık sık değişen ekonomik koşullarla mücadele ederken, uzun vadeli stratejilere değil, daha çok günü kurtarmaya odaklandı. Bu da maalesef, birçok köklü Türk şirketinin zamana yenik düşmesine neden oldu.

Türk İş Kültüründe Çalışkanlık ve Üretim Geleneği

Türk toplumu olarak köklü bir geçmişe sahibiz. Dedelerimizden, ninelerimizden öğrendiğimiz en temel değerlerden biri çalışkan olmaktır. Benim çocukluğumda da babam sabahın erken saatlerinde işe gider, annem ise evde üretkenlikle çalışırdı. Bu üretkenlik anlayışı, köydeki tarım işlerinden, şehirdeki küçük esnaflara, büyük şehirlerde kurulan ve küresel büyük başarılara ulaşan şirketlere kadar geniş bir yelpazede görülür.

Cumhuriyetin ilk yıllarında sanayileşme adımları atılmış, Sümerbank gibi kurumlar üretim ve çalışkanlık kültürümüzü desteklemiştir. Anadolu’nun dört bir yanındaki sanayi bölgeleri, özellikle Kayseri, Gaziantep gibi şehirlerde üretim ruhu hala canlıdır. Ancak, bu başarılı örneklerin yanı sıra sürdürülebilir başarı konusunda tökezlediğimiz alanlar da var. Türk futbolu bu konuda dikkat çekici bir örnek. Yetenekli oyuncular yetiştirmemize rağmen, sistemsizlik, plansızlık ve günü kurtarma anlayışı sürdürülebilir başarıya engel oluyor.

Batı Dünyasında Sürdürülebilir Başarı: Amerika ve Avrupa Yaklaşımları

Dünyadaki öne çıkan kültürler, bu hızlı dönüşüme farklı tepkiler veriyor. Örneğin, Amerikan kültürü, girişimcilik ruhu ve yeniliğe açıklığı sayesinde bu hıza en iyi uyum sağlayanlardan biri. Apple da bu konuda dikkat çeken bir diğer örnek. Steve Jobs’un vizyonu, sadece teknoloji üretmek değil, insan hayatına dokunan yenilikçi ürünler geliştirmek ve bunu güçlü bir marka hikayesiyle dünyaya sunmaktı. Apple, sürdürülebilir başarıyı hızla değişen teknoloji dünyasında sağlama konusunda örnek alınan markalardan biri oldu.

Ancak Amerikan kültüründe yenilikçilik ve cesur girişimcilik ruhu öne çıksa da, bu hızlı başarı arayışı bazen kısa vadeli kâr odaklı yaklaşımların tuzağına düşebiliyor. Bunun en çarpıcı örneklerinden biri Kodak’tır. 1975 yılında ilk dijital kamerayı icat eden Kodak, bu yeniliğin film satışlarını baltalayacağından korkarak teknolojiyi rafa kaldırdı.

Oysa bu kararı, şirketin uzun vadede sonunu hazırladı. 2012 yılında iflas ettiğinde, dijital dönüşüme ayak uyduramayan dev bir markanın yıkılışına şahit olduk. Bu hikâye, Amerikan iş kültüründe bazen hızla kazanç sağlama isteğinin uzun vadeli başarıyı gölgeleme riskine işaret ediyor.

Avrupa özelinde ise Almanya, sanayi kültüründe disiplinli ve planlı üretim anlayışıyla sürdürülebilir başarıya ulaşan ülkelerin başında geliyor. Volkswagen, Siemens gibi markalar uzun vadeli bakış açıları sayesinde kriz dönemlerinden dahi güçlü çıkmayı başardılar. Ancak bazen aşırı kuralcılık ve yenilik süreçlerinin yavaş ilerlemesi gibi durumlar, Almanya’daki bazı köklü firmaların yeni nesil teknoloji şirketleriyle rekabet etmesini zorlaştırabiliyor.

Ancak Alman disiplini ve mükemmeliyetçilik anlayışı, zaman zaman değişime direnç olarak karşımıza çıkabiliyor. Özellikle geleneksel yapıların güçlü olduğu köklü şirketlerde bu durum daha belirgin hissediliyor. Örneğin, Deutsche Bank, dijital bankacılık devrimi hız kazanırken uzun süre kağıt formlara dayalı eski sistemlerini sürdürmekte ısrar etti.

2008 küresel krizinin ardından izlediği aşırı temkinli ve muhafazakar strateji, bankanın Avrupa pazarındaki payını yıllar içinde %40’tan %15’e kadar geriletti. Bir diğer dikkat çekici örnek ise Volkswagen’in “dizel emisyon skandalı” oldu. Markanın kalite ve kusursuzluk imajını koruma baskısı, bazı yöneticileri test verilerini manipüle etmeye kadar götürdü. Bu olay, Alman kültüründe köklü yer edinen kurallara sıkı sıkıya bağlılık anlayışının, esneklikten uzaklaştığında nasıl olumsuz sonuçlar doğurabileceğini gösterdi.

Başarıya Giden Yol: Hızlı Kazanç mı, Kalıcı Değer mi?

Sonuç olarak, sürdürülebilir başarıya giden yol, hızlı büyüme, yenilikçilik ve değişime ayak uydurabilme yeteneği kadar; uzun vadeli bakış açısını, disiplinli çalışmayı ve köklü kültürel değerleri koruyabilmekten geçiyor. Hem iş dünyasında hem futbol sahalarında gördüğüm şu ki, zirveye çıkmak zor ama zirvede kalmak çok daha zor. Hangi kültürden olursa olsun, başarının kalıcılığı; hız ve esnekliği, planlılık ve sabırla dengeleyebilenler için mümkün oluyor.

Türk iş dünyası da, geçmişin travmalarından ve belirsizliklerden aldığı dersleri, yeni nesil yönetim anlayışı ve profesyonelleşme ile birleştirebildiği ölçüde sürdürülebilir başarı hikayelerini artıracaktır. Kültür, bu süreçte yalnızca bir miras değil; aynı zamanda sürekli gelişen, yenilenen ve bizi geleceğe taşıyan bir rehber olmalı. Peki bugün peşinden koştuğunuz başarı, gerçekten kalıcı mı, yoksa sadece hızın sizi yanılttığı bir anlık zafer mi?

#başarı #kültür #sürdürülebilirlik #sürdürülebilir-başarı

1
Visited 16 times, 1 visit(s) today